Sunday, August 26, 2007

mahallemiz

Bütün gençliğini etiler-ulus-akatlar üçgeni içinde geçirmiş, ve okul dahil her türlü hayati önemi olan yere en fazla 5 dakikalık bir araba yolculuğıyla ulaşmış biri olarak, Beyoğlu ilçesine taşınmam ailemin her bir ferdinde travmatik bir etki yaratmıştı. Ananemin evime ilk gelişini hatırlıyorum. Elinde eğreti alınmış bir ev hediyesi havlu, yüzünü buruştura buruştura elime tutuşturup, gerçek bir evin olunca hediyenin de gerçeğini alırım gibi bir laf etmişti. daha sonra evime gelen her akrabam acıyarak "yokluk içinde de değilsin ama neden böyle bir yerde oturuyorsun" alt metniyle laf koymaya devam etti. Evet bunları duyan beni varoşta bütün ailemi de konak ta oturuyor sanabilir ama kazın ayağı öyle değil tabi. Özellikle benim için en çok üzülen ananemin, yıllarca şehrin göbeğinde benimkine çok benzer bir sokakta oturduğunu düşünecek olursak bütün bunlar komik gelebilir kulağa. Annemin de sokağa girince tansiyonu çıkıyormuş nedense. İşin doğrusu mahallemizde (aile efradının abarttığı kadar olmasa da) her saniye enteresan enstantanelere rastlamak çok mümkün. Aslında kendisi bir küçümen evren ( nam-ı diğer mikrokozmos), ve kesinlikle steril olmaktan çok uzak.

Bu taparcasına sevdiğim mahallede aslında düşünüyorum da, günler hiç öyle pırıl pırıl geçmeyebiliyor. Sokağa çıktığım zaman standart olarak rastladıklarım arasında yavrusunu yiyen kediler, kardeşini yiyen martılar, pipisini çıkaran deli, mahalle sakinlerini asla hırpalamadıklarını iddia eden kerane sahipleri ve maaşlı pezevenkleri gibi elemanlar geliyor. Sokağı saatlerce kapama hakkına sahip olduğunu düşünen esnaf kamyonetleri, eski mahalle sakinleri ve yeni entel/yuppie zümre arasındaki kıyasıya savaş, sokaklarda 24 sat boyunca oynayan çocuklar, camlardan sarkıtılan hatta 7/24 sarkık tutulan sepetler, milyonlarca kedi, milyonlarca kedi boku, canı sıkılan otopark mafyası tarafından patlatılan lastikler veya müzik dinlediğin için hönkürerek bağıran karşı komşu, balkona çıkınca dört bir yandan yayılan ot kokusu her bir adet günün gayet gayristeril, gayet şoke edici geçmesini sağlayan vazgeçilmez unsurlar.

Evet mahallemiz bir çamaşır suyu şişesi, bir bebek cildi saflığına ve temizliğine sahip değil belki. Ama gittikçe artan ve başka bir yerde yaşamayı tahayyül bile ettiremeyen bir bağımlılık unsurunu kesinlikle barındırıyor. Mahallemiz bir hayata maruz kalma hali. Mahallemiz çöp kokuyor ve mahallemiz kesinlikle deli.

Sunday, August 19, 2007

Global Isınma Kutupları Eritebilecek mi?

Sarhoş olup blog yazmaya bir son vermenin zamanı geldi gibi gözüküyor. Aşka gelip kısa ve absürd hikayeler yazmak, ya da sevdiğimiz şairlerden şiirler recite etmek çok prim yapmıyor bu camiada. Gelen tepkilerden de açık ve net anlaşılıyor bu. Peki, öyle olsun. O zaman hemen sert bir manevrayla ciddi meselelere geri dönelim. Bakalım neler olmuş makro ve mikro çevrede. Geçtiğimiz hafta Putin çok da çaktırmadan eneteresan bir kelam etti, "tek kutuplu dünya çok zararlı, çok fena bişey" diyerek adeta çift kutuplu günlerin kutup başı olduğu günleri yadetti. Bu laflar daha da ısınacak bir dünyanın habercisi olabilir mi acaba diye düşünmeye yeltenirken, hemen direksiyonu kırıyor ve kutupların kendi hayatlarımızdaki tezahürlerine bakıyoruz. Putin gibi sanırım, hiç kimse kutupsuz bir hayatı hayal edemiyor artık. Ya da zaten hiç bir zaman mümkün olamayacak bir hayaldi bu. Öyle ki, en basit günlük yaşamda bile bir araya gelmesi imkansıza yakın olan kutupcuklar söz konusu. Bu aralar en popüler olanlarıı ise medeni hallerin oluşturduğu kutuplar sanırım. Evli ve çocuklular, sade evliler, nişanlılar, bekarlar, arananlar vs gibi farklı fraksiyonlar kendi hegemonyalarını kurmaya çalışırkan sabit bir rekabet içindeler mütamadiyen. Ne yazık ki bu farklı türlerin mesele ve gündemlerinin bir araya gelmesi veya uzlaşması şimdilik mümkün gözükmüyor. Evliler birbirlerini evlerinde ziyaret edip, kanape ve sehapadan oluşan oturma setlerinin etrafında zaman geçiriyorlar, evli ve çocuklular sadece türdeşleriyle beraber tatile çıkıp, tatil köyleri dışında bir ortamda var olmayı hayal bile edemiyorlar. Nişanlılar ( ki en ilginç fraksiyonlardan biri bu bence), sosyalleşmelerini yine kendi türleriyle yapıyorlar ancak aktiviteleri sadece bu ara-dere dönemin önemli meselelerini konuşmaktan ibaret olduğu için zorunlu olarak yine sadece kendi kutup üyeleriyle muattap olabiliyorlar, zira düğün yeri, tafta/dantel fiyatları, mutfak rafları gibi Nurullah Ataç metinlerini aratacak denli eğlenceli konuları kendileriyle konuşup fikir alışverişi yapabilecek başka kimse olmayabiliyor etrafta haliyle. Bekar adı verilen zümre ise, yukarıda adı geçen aktivitelerin topundan hiç hazzetmediği için, kendi türü dışındakilerin gittiği mekanlara gitmeyi zul biliyor. Kazara böyle bir yerde bulursa kendini, ciddi bir oksijen taviyesine ihtiyaç duyuyor, aksi takdirde tıbbi müdaheleye maruz kalabiliyor. İşin ilginç kısmı, bütün bu kutup ve gruplar kendi ait oldukları grup dışındakileri hor görerek, kazın ayağı her ne kadar farklı olsa bile kendi türlerinin en ideali olduğu konusunda yarı ilüzyon bir gerçeklik yaratmaya ve dahası bu gerçekliği dünya aleme empoze etmeye çalışıyorlar.

Bush Putin'e ne yanıt verecek bakalım ama ne derse desin tek kutuplu dünyayı savunacak verileri bulması ve savını destekleyebilmesi bu şartlar altında zor gözüküyor.

Thursday, August 09, 2007

cemal abi yeniden

afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;varto depremini düşün, yardım olarak batı'dangönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..eşiklere oturmuş bir dolu insan, keşke yalnız bunun için sevseydim seni

cemal abi

mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;banliyo treninde rastladığımızsınav saatini kaçırmış liseli kız,hep kazanırsın ey çözümsüzlük!ey otobüssever ey troya yolcusu!anımsarsın günlerce konuşup durmuştuko ib(ipekböceği) sesli kadını;birinin grönland'ı olmaya hazırlanıyordu.iki çay söylemiştik orda, biri açık,keşke yalnız bunun için sevseydim seni.