Sunday, April 11, 2010

Yavrunuz Turist Olmasın


Bizler şanslı sanılan şanssız çocuklardık. Saçma sapan yarışlara sokularak sözde Türkiye'nin en iyi okullarını kazanmıştık. Hepimiz orta okuldan başlayarak dünyayı değiştirecek, özel yeteneklere ve süper güçlere sahip olan süper kahramanlar olarak yetiştirildik. Liseden mezun olduğumuzda ise artık bir grup "mutant"tık. Üniversitenin ilk senesinde halka karıştığımda "bu insanlar da kim" diye bir sene boyunca ağladığımı hatırlarım. Üniversite'ye alışmak bir sene, halka alışmak birkaç sene aldı. Tam alışıyoruz derken, hop Amerika'lara, İngiltere'lere yollandık. Artık dönüşü olmayan bir yoldaydık. Geri döndüğümüzde nefret suçu, ayrımcılık, "politically correct" vb gibi bu ülkenin sözlüğünde olmayan kelimelerle konuşuyorduk. Sadece birbirimizle görüşebilir, konuşabilir olmuştuk. Gerçek birer ucube olmak üzereydik.

Fakat bizler hiç olmazsa devlet yuvalarına, devlet ilkokullarına gitmiştik. Muz yemenin ayıp olduğu, spor ayakkabı diye bir kavramın bile olmadığı, liberal piyasa etkilerinin "sahip olma" değerlerinin üzerinde henüz hissedilmediği bir dönemde, bir sırada en 2-3 kişinin beraber oturduğu, 50-60 kişilik sınıflarda okuyup, ülkeyi tanıyabilme, anlayabilme fırsatı edinmiştik.

Şimdi ki orta-üst sınıf çocukları içinse durum çok farklı. Özel okul faunusuna 3 yaşından itibaren giriyorlar. Kutu kutu sitelerde büyüyen bu çocuklar, 3 yaşından itibaren 8 dil birden konuşulan yuvalara gidip, 4 yaşında annelerinin düzenlediği konsept doğum günü partisi yarışında buluyorlar kendilerini. Eğer 6 yaşında bir özel okul velediysen, en az 3-4 farklı konseptte doğum günü partisi vermiş olman, en az bir yabancı dili akıcı konuşabiliyor, bir diğerini de anlayabiliyor olman bekleniyor senden.

Bugünün çocukları, yarının Mahputpaşa'ya yolu düşmüş İsviçre'li turistleri, şaşkın, sudan çıkmış balık misali, elinde bir dolu bilgi ve donanımla ne yapacağını bilmez, çaresiz yabancılarıdır.

Burdan anne babalara, en azından yazları çocuklarını Tahtakale'de bir esnafın yanına çırak olarak vermeleri ya da ellerine bir bidon verip pazarda limonata satmaya göndermelerini öneriyorum. Aksi takdirde çocuklarınız önce teenage mutant ninja turtle, sonra da birer yetişkin X-Men olabilirler.


7 comments:

Anonymous said...

ne sahane bir anlatım ve gozlem...bayildim

Anonymous said...

turistanımcım benim kanımca bizim pazarlarda çocuklar ya limon satar ya buz gibi soğuk su. limonata satan çocuklar yunaytıd steyts civarında.
hem ben ilkokuldayken esem sport ve mekaptan başka ayakkabı yoktu nerdeyse, spor ayakkabı konusunda da bunu diycem.
ama yazının ana fikrine acayip katılıyorum. bence de.

Kutad Gubilik said...

o zaman sizi sıcak bi yaz günü beşiktaş pazarına alalım da bi buz gibi limonata için sayın anonim.

nyn said...

5. kere filandır koment etmeyi deniyorum, beceremiyo bu zalak blogger!

diyordum ki,

ileride bir gün çocuğum olursa, okula göndermemeyi düşünüyorum. düşe kalka ne öğrenirse öğrensin hayattan.
yerse...

Anonymous said...

ya bence de çok dooru walla, %100 katılıyorum, lakin iş başa gelince ben aynı kool ve kiritik duruşu muhafaza edebilicem mi, yoksa toplum baskısı altında vicdabi izmarit olup benzerlerimin centırfüjüne mi kapılcam, bilemiyorum :(

kadin said...

çok güzel bi saptama olmuş. tebrik ediyorum. :)

Kutad Gubilik said...

kadın, teşekkürler :)

nyn, evet yerse gerçekten, belki şu salak istanbul sarmalından çıkıp kuzey ege'de bi yerlere taşınırsak bi gün...