Monday, March 24, 2014

Gündeme dair

Hoşçakal vıııjt diye geçen aylar ve yıllar. Merhaba bugün, merhaba yarın ve merhaba yine uzuuun süre yazmayacağım önümde sıralanan ve vıjjt hızıyla geçecek aylar. Neyse "uyy ne kadar uzun süre olmuş yazmayalı" temayı kısa tutup önümüze bakalım. 

Yurtta durum vahim. Biz 25-40 yaş arası jenerasyon hiç böyle günler geçirmemiştik. 60'lar, 70'ler darbe ve toplumsal kaos ile dolu olsa da, sanırım hiç bu kadar umutsuzluk sarmamıştı benliğimizi. Başta psikopatik ve narsistik kişilik bozukluğu (psikolog değilim atıyorum) özellikleri gösteren bi adam, her gün elden alınan özgürlükler, öldürülen çocuklar ve üstüne bir bardak soğuk su içme rahatlığıyla verilen densiz, vicdansız demeçler... Kötü ekonomik endikatörler, yok olan doğal kaynaklar ve etrafını saran vurdumduymazlık ve aymazlık... Daha liste uzar malesef.

Peki çocuğumu böyle bir ülkede yetiştirmek istiyor muyum, kesinlikle hayır... Umudum var mı? Bizim jenerasyondan kesinlikle yok. Şu anda çıkabilecek alternatif lider/politikacı malesef bizimkilerden olacağı için, gerçekten içinde bulunduğumuz durum vahim. Yani şu an için umudum yok. Anadolu'yu anlamaktan hala çoook uzak bir beyaz türkistan, hala kahrolsun dinciler, yaşasın laiklik ekseninde gösterilen güdük tepkiler, beyaz Türkistan tarafından yıllarca ezildikleri için doğal refleksleri kabadayılığı yüceltmek olan ve adam agresifleştikçe ışığa kapılan sinekler gibi  etrafında kenetlenen bir halk. Cumhuriyet'in ilk yıllarını hala aşamamış bir basiretsiz ana muhalefet partisi, söylemleri de, başkanı da 1960'larin Cüneyt Arkınlı Türk filmlerinde kalmış, ne tür bir milliyetçilik uygulayacağına karar verememiş bir milliyetçi muhafazakar tuhaf parti. Bir yandan yaşananları gayet iyi anlayan, özümseyen ve doğru hamleleri içinde barındıran ancak bir yandan da kendi gündeminin dışına malesef çok çıkmak istemeyen bir Kürt partisi...Burdan çıkış gerçekten yok gibi nerdeyse. En azından kendi iç dinamiklerimizle ve demokratik yollarla.

Ama bir 20 sene sonrasına gittiğimde kesinlikle umutlanıyorum. Yıllarca siyasetsizleştirilen, tepkisizleştirilen, uyutulan ve beyni yıkanan bir toplumdan teknolojinin müthiş gücü sayesinde evrildiğimizi ve üzerine ölü toprağı atılmış gençlikten, -en azından onların çocuklarından-, bilen, duyan, dokunan ve sesini çıkaran bir gençlik yeşerdiğini görebiliyorum. Türk devlet geleneği hala eski reflekslerine, eski söylemlerine sıkı sıkıya sarıla dursun, bunların hiç birinin işlemeyeceği bir toplum kesimi oluşuyor. Kendi dahil hiç bir şeyi ciddiye almaz ve herşeyle bolca dalga geçebilirken, özgürlüğünü, adaleti müthiş ciddiye alan bir jenerasyon geliyor. Bir daha hiç bir hükümet kürtleri yok sayamayacak, bir daha hiç bir hükümet dindarları yok sayamayacak, bir daha hiç bir hükümet istediğin gibi yaşama hakkını, sesini duyurma hakkını, kendinin olduğu kadar komşunun, arkadaşının istediği gibi insanca yaşama hakkını koruma hakkını yok sayamayacak. Bir daha hiç bir hükümet LGBT'yi, dinsizleri, zerdüştleri, alevileri, ermenileri, vicdani retçileri hor göremeyecek. Buna inanıyorum. Bu bizle olmayacak, ama bu olacak.

Kendi neslimden arkadaşlarıma, anne-babalara sesleniyorum. Çocuklarımızı yetiştirirken gösterdiğimiz onca özeni, her kesimden insanın var olma ve insanca yaşama hakkına sahip çıkmaları, farklılıkları dışlamak yerine kucaklamaları konusunda da gösterelim. Çocuklarımıza git politikacı ol, git ülkeni, dünyayı değiştir diyebilelim. Onları, ana-babalarımızın bize yaptığı gibi okuluna git, dersini çalış, sınavına gir, en yüksek puanı al, en iyi okullarda oku, en iyi işi kap ve kendi işine bak saçmalığına/girdabına sokmayalım. Çocuklarımıza, abudik kostümlü doğumgünü partilerine harcadığımız parayı çok daha yüce amaçlar için harcayabileceğimizi/harcayabileceklerini anlatalım ve her zaman onlara seçim şansı verelim. Bu ülkeyi, bu pisliği biz değil belki ama onlar kesinlikle değiştirebilecek güce sahipler, bu gücü ortaya çıkarmaları için elimizden geleni yapalım. İçinde yaşadığımız bu rezillik bir sonuç ve bu sonuca bizi hangi tutumların, hangi tavırların getirdiğini n'olur ama n'olur unutmayalım. Kimse kendi işine bakmasın artık. Çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakacağımız kısmen de olsa bizim elimizde, bu fırsatı tepmeyelim.

Friday, December 14, 2012

Senin annen bir insandı yavrum

Uzun lafın kısası, gizli blogum işe yaramadı, dönüp dolaşıp buraya geldim. Anne olduktan sonraki tüm sıkıcı yazılarımı burda paylaşacağım, boşu boşuna başka bir bloga daha hava parası ödemiyeyim dedim...

Allah'u Teala canlıları yaratırken, annelere acımış olsa gerek ki, yavru denen canlıyı ölesiye şirin yapmış, yaşanılan tüm zorluklar anne yavruya bir bakışta beyninden silinsin diye...Bizim yavru da dünyaya geleli 3 ay oldu. Yalan söylemenin lüzumu yok, zor bir 3 ay oldu. Tüm annelere rica ediyorum yalan söylemeyin, evet çok seviyorsunuz, çok süper bişey eminim ama epey zor işte. Böyle Heidi Klum gibi uzaylı filansanız ancak doğumdan sonra 5.günde kırmızı halıya çıkıp poz verebiliyorsunuz, ama insangiller familyasından geliyorsanız o zaman 5.gün sadece kırmızı bir tshirt giyebilirsiniz, o da en iyi ihtimalle... 

Bu ilk aylar, ciddi bir test, insanın dayanaklılığını ölçen, hayatın kalan kısmında karşına çıkacak zorluklara hazırlıyan bir test. 20li yaşlarda olsa daha işlevsel olabilirdi ama 30lu yaşlarda da bir fonksiyonu olsa gerek diye düşünüyorum. Onun dışında karşıma çıkıp "annelik ah ne kutsal", "anne olmayan anlamaz" gibi şeyler söyleyen diyen herkese hala kıl oluyorum, zira öyle abartılacak bir mevzu değil... Hele hele bu zor günleri ya da verilen emekleri daha sonraları yavruya duygu sömürüsü yapmak için kullananlar tümden asabımı bozuyor. Annenin hakkı ödenilmez, cennet annelerin ayakları altındadır gibi şeyler de bana göre hala zırva. Bir canlı dünyaya getirmeye karar verdikten sonra, onu hayatta tutmaya çalışmak kadar doğal bir şey yok. O canlıcık da, kendi karar vermedi dünyaya gelmeye, dolayısıyla ben bu noktada laga lugayı kesip sorumluluğu yerine getirmek ve bu sorumluluğu yerine getirirken de sonsuza kadar susmak taraftarıyım. Eşe dosta tabi ki konuşalım, gerekirse dert yanalım ama lütfen verilen emeği kutsallaştırmayalım dear anneler.

Sunday, June 17, 2012

Babalar Günü

Evet itiraf ediyorum, gizli bir blogum daha var. Akşamları kimseler görmeden gizli gizli oraya yazıyorum. Ancak burayı ihmal etmemin esas sebebi odur dersem yalan söylemiş olabilirim dikkat edin.Çünkü burayı ihmal etmemin esas sebebi son 7 ayın şaşkınlık verici hızı, baş döndürücü dönüştürücülüğüdür. Bu hayat değiştirici olaylar silsilesine bu sakin Pazar gününden dönüp bakmak ayrıca bir enteresan oluyor şu anda. Afacan afacan esen  poyraz, dayanılmaz sıcağı tatlı bir ılıklığa çevirirken, herşey o kadar inanılmaz geliyor ki, hayat bu kadar yavaşken, nasıl bu kadar hızlı akabiliyor şaşırıyorum...

Bugün üstüne üstlük bir de Babalar Günü...Bu Babalar Günü'nün çok daha acaip bir anlamı var artık. Hayatımda bir baba daha var, henüz doğmamış oğulcuğumun babası... Çok iyi bir baba olmak için oğlunun haberini aldığı günden beri çabalayan, babalığı daha oğlu doğmadan benimseyen bir adamın karısıyım ben. Baba hayranlığım bilinen birşey, ama ilk defa bir adama baba olduğu için böyle hisler besliyorum. Daha önce baba deyince aklıma babam gelirken, şimdi büyüyen göbeğime bakarken gözleri dolan bu adam geliyor. Sanki yeryüzünün tek babası o...

Baba olmak için çırpınan, heyecanla oğlunu bekleyen, ilmek ilmek kendini değiştiren sevgilim... Babalar günün kutlu olsun. 

Saturday, March 03, 2012

İnanca Saygısızım

Hiç bir inanca saygım yok. Karşımdakine saldırmamak, ya da  düşünce ve inançlarıyla beraber varlığını kabul etmek ona saygı göstermem gerektiğini göstermez.

Saygı delisi insanlar ve topluluklar beni ürkütüyorlar ne yalan söyleyeyim. Saygı budalalığı bana totaliterliği hatırlatıyor... Onların yaklaşımına göre saygı göstermezsen en temel hakların her an elinden alınabilir,  şiddete maruz kalabilirsin çünkü...

Yaşlıya saygı, büyüğe saygı, inanca saygı, kıdeme saygı, nüfuza saygı...Bizim gibi doğu toplumlarında saygı kayıtsız şartsız kabul ediş ve gereken muameleyi gösteriş anlamına geliyor çoğunlukla...Kesinlikle nötr bir anlamı yok. Saygının gerektirdiği belli kriterler var. Hepsi birbirinden ciddi.

Yurdumuzda din odaklı yaşayan insanlar kendi inançlarına saygı göstermeyenleri küfür etmekle suçlarlar, ağızlarından köpükler saçarak saygısızlığın cezalandırılmasını isterler. Ne demek istediklerini anlamak, küfürle kafirin aynı kökten geldiğini görmek için fıkıh bilimci olmak da gerekmiyor.  Oysa bir inanca gösterilen saygısızlığın, başka birinin inancı olduğunu görmek öyle basit geliyor ki bana. Keşke herkes kullandığı kelimenin anlamını sorgulayıp, karşısındakini kendinden bağımsız bir şekilde görebilse...Saygısızlığın bir inanç, inançsızlığın da "saygı" hakkedebilecek bir şey olma ihtimalini farkedebilse...

öyleyken böyle





Wednesday, November 16, 2011

Yeni yıl, yine yıl

Yine okkalı bir aradan sonra beraberiz...Biraz alkolün de etkisiyle, biraz Kasım olmasıyla, ve biraz da gece olmasıyla tabi, duygu salınımları had safhada. Gerçekten yine bir Kasım, yeni bir Kasım ve kapının arkasında duran yeni bir yıl. Artık yılların çok daha önemli, çok daha değerli olduğu zamanlar, her gidenin arkasından bir durup bakıldığı, bir değerlendirildiği, baktıkça hüzünlenildiği zamanlar. On seneden fazla bir zamandır hiç bir yılın arkasından sevgiyle bakmadığımı hatırlıyorum. Ölümler, hastalıklar, kayıplar, mücadeleler sanki tüm güzelliklerin ve deneyimlerin önüne geçmiş yıllardır. Hele her Aralık'ta, bir fenalığın beklemesi yok mu köşede... ve zalimce ortaya çıkması haber vermeden... Bu senenin öyle olmayacağını umarak, biraz da korkarak geriye bakıyorum ve bakınca şaşkınlıktan dilimi yutuyorum. Tüm acıların ve hüzünlerin içinde bu yıl son on küsur senenin en iyi yılı olmuş olabilir gibime geliyor. Öyle bir potansiyeli var sanki...

Nihayet mutlu olmayı öğrendiğim, kendime değer verdiğim, keyifle yaşamayı, sevmeyi ön plana koyduğum, acıyı bal eylediğim, dünyalarca şey öğrendiğim, dünyalarca şey değiştirdiğim, yepyeni ve harika insanlarla tanıştığım, tanıdıklarımı daha da çok sevdiğim, heyecan duymayı tekrar keşfettiğim böyle şaşkınlık verici bir yıl...

Şimdiden selamlar 2012, lütfen bir son dakika golü atma 2011...Seni sevmeye devam etmek istiyorum...

öptüm, bye