Friday, February 06, 2009

Ilık Sayıklamalar

Yine bir rüyayla başlayalım. Bu aralar açık kıçın ötesinde bir manyaklık silsilesi içinde uyku alemi. Uçarken bir kartalla çarpışmamı, bütün yer ve zamanların birbiri içine girmesini filan bir kenara bırakıp, beni en çok etkileyen ve uyanmama sebep olan kısmına geleyim hemen dün geceki rüyamın. 7-8 yaşlarında bana manevi ve biraz da fiziksel olarak işkence ettiğini düşündüğüm bir kız çocuğunu camdan aşağı fırlatıyordum, kız çocuğu kanlar içinde yerde yatarken düşündüğüm tek şey "elimden başka bir şey gelemeyeceği" idi. Çocuk sonunda kurtarıldı, üstü başı kan ve sargı içinde yanımdan geçerken kahkahalar atıp işte sen böyle bir insansın diye haykırdı. Uyandığımda çocuğun bana hissettirdiği tek şeyin çaresizlik olduğunu anladım. Çaresizlik insanoğlunun hissedebileceği en beter duygu, ötesi yok.


İçindeyim diye demiyorum ama, 30’lu kadınlar gerçekten hayran olduğum bi segment. Deli, renkli, olgun, vahşi, risk alan, ve hayatı tadan, biraz hüzünlü, ama canlı. Son yıllarda bu segmentte yeni bir eğilim oluşmaya başladı, şiddetle desteklediğim ama biraz da kıskanarak anlamadığım... Bu eğilimin ismi: genç erkekler. Genç erkeklerle beraberlik, ki erkeklerin oldukları yaşın en az 10 yaş gerisinde bulunduklarını herkes bilir, 30’lu bir kadının bir ergenle beraber olması anlamına geliyor ki, işte bu kısmını çok anlayamıyorum. Evet eminim içlerinde çok olgun müthiş şahane olgunları da vardır ancak bu durum 10 arkadaşımdan beşinin genç (kendilerinden 10-15 yaş küçük) erkeklerle beraber olmasını açıklayamıyor.

Hayat sorgulamaları her yaş aralığında vardı; ergenlik, 20li yaşlar ve 30lar ziyadesiyle... 40lar ve 50leri merakla bekliyorum. Bu yazı nedense bana kendimi Çetin Altan gibi hissettirdi. Alakasız olabilecek paragraflar ama okuyucuya fısıldanan bir alaka ihtimali...

Yağmur bir acaip yağıyor bugün.

Monday, February 02, 2009

Kusturica ve Ergenekon

Emir Kusturica ve Marquez’in bir olup senaryosunu yazdığı bir rüya gördüm dün gece. Müge’nin oğlu Emre büyümüş ve sarman bir kediye dönüşmüştü. Konuşmayı da yeni öğrenmiş yavru bir kediydi. İçim inanılmaz bir sevgiyle doluydu. Yıldırım Türker bisexüel olmuş karı kıza yazıyor, evinde travestilerle sex partisi veriyordu. Bir deniz kıyısı kasabasında, denizin üstünde koccaman bir sofra kuruluyordu, derken dev bir ahtapot tutmuş tır tır bir balıkçı iskeleye yaklaşıyordu. Ahtapot başına geleceklerden habersiz, teknenin içinde alkış tutuyordu. Koccaman sofrada biz şarkılar söylerken, masamız yavaş yavaş sulara gömülüyordu. Sonra herkes birinin omuzunda suyun yüzeyine çıkıyordu. Kıç açık kalması ne güzel bir açıklamadır, muhtemelen sadece vatanım toprakları dahilinde kullanılan bir tabirdir.


Bu sayfalara yazmadığım şu bi kaç ay içinde, Türkiye'nin de kıçı açıkta kalmış olmalı. Akıl ve hayalin sınırları dahiline girmesi mümkün dahi olmayan zincirleme olaylar cereyan etti ve hala kimse çimdik atmıyor... niye anlamıyorum. Neler oldu, yaşananların ağırlığı vs gibi konulara hiç girmeden, olup biteni babanemin başına gelen komik bir hadiseyle özetlemek istiyorum.

Adeta Ergenekon'cu kıvamında fanatik kemalist olan 85 yaşındaki babanem, Mustafa filmini mesela, göz yaşlarıyla ve taşkın bir hınçla protesto etti. Hayatında CHP dışında bir partiye asla oy vermemiş olan emekli öğretmen babanem İlhan Selçuk göz altına alındığında da göz yaşlarına boğulmuş ve benzer bir hınçla dolmuştu. Ergenekon soruşturmasının en hızlı günlerinden birinde telefonu çaldığında, kulaklarında %90 işitme kaybı olan babanem, telefonun ucundaki insanın şöyle dediğini iddia etmektedir. "Hanfendi sizi Ergenekon davası yüzünden arıyoruz, soyadınız Kubilay olduğu ve zamanında Ergenekon apartmanında oturmuş olduğunuz için bu davada siz de......Çat!! Bu lafları duyduğunu iddia eden babanem "yeni derin devletin" onu bulduğunu düşünerek telefonu korku içinde kapatır. Ne için bulunmuş olduğuna gelince....Bu telefondan sonra babanem, yılmaz bir Cumhuriyet okuyucusu, Kubilay soyadlı emekli bir öğretmen ve CHP yandaşı olmaktan dolayı göz altına alınacağına ciddi ciddi inanmaya başladı. Hepimiz babanemle dalga geçtik ancak ilerleyen günler babanemin dahi göz altına alınabileceğine dair bulgular vermeye devam etti. Bakalım önümüzdeki günlerde bizleri ne bekliyor. Hep beraber göreceğiz. Sevgiler 2008