Friday, April 23, 2010

Sevinin Çocuklar, Öğünün Büyükler



23 Nisan'ları oldum olası severim. Küçükken kutladığımız en abidikgubidik olmayan bayramdı diye herhalde. Gerçi yine bir tören zulmü, bir "yoklama alacağız, gelmezsen disiplin" saçmalığı, böğürerek okunan freak show tadında tören şiirleri, uygun adım marş yürünen tören alayları gibi bir dolu saçmalıkla bezenmiş bayramlardı ama işte ne bileyim, belki ertesi gün de tatil diye, ya da aynı zamanda komşumuz Kazım Amca'nın doğum günü olduğu ve kendi doğum gününde bütün mahalle çocuklarına hediyeler dağıttığı için severdim. Ama çocukluğumdaki en büyük travmaları da 23 Nisan'da yaşadığımı söylemek isterim. Bunlardan biri öğretmen tarafından Osmanlı kadını olmak için seçilmemdi. Aman Allah'ım o ne büyük bir acı, ne büyük bir kederdi. Sınıftaki bütün kızlar Cumhuriyet kızı olurken, ben ve bir kız daha Osmanlı kadını olmuştuk. Neyse ki ben Osmanlı köylüsü olmuştum da, diğer kız gibi çarşaf giymek zorunda kalmamıştım. Bu iğrenç rol için annemle anneannem gereksiz yere sevinmiş, bohçaların içinden anneannemin annesinin şalvarını, ipek başörtüsünü filan çıkarmışlardı. Ucunda ponpon olan zibidi çarıklarından almıştık. Aksi gibi hava da sıcak olmaz mı, bütün tören boyunca herkesin benden nefret ederek baktığına emin olmam yetmiyormuş gibi, bir de ter içinde kalmıştım. Allah'ım neden kırmızı elbiseli, başında seksenler bantı olan bir Cumhuriyet kızı olamamıştım ben.
burda (göremediğiniz) yüz ifademden bütün nefret duygularım anlaşılıyor

İşte bilinçli bir şekilde Osmanlı'dan nefret etmem, ilkokul 2'de yaptığımız o törenle başladı. Sonra kitaplarda okuduklarımızla, şerefsiz Vahdettin, basiretsiz Baltacı Mehmet Paşa gibi bir dolu mitle pekişti. Geri dönüp bakınca Althusser'in ne büyük bir adam olduğunu bir kere daha anlıyorum. Eğitim ve devlet ideolojisi arasındaki bağ gerçekten ürkütücü.

Bir diğer 23 Nisan travması da ilkokul 1'de gerçekleşmişti. "TRT Çocuk Korosu" denen o üstün insanlar topluluğuyla beraber söylemek üzere "İzmir Benim Van Benim, Şeref Benim Şan Benim" adlı şarkının provasını yapmıştık haftalarca. 23 Nisan'da TV'de gözükecektik, hem de TRT Çocuk Korosu'yla beraber!! Ne hazindir ki, TRT'de çekimlerinin yapılacağı gün suçiçeği denen illete yakalanmış, yüksek ateşle yatıyordum. O zamanlar canlı yayın pek popüler olmadığı için 23 Nisan'dan bir hafta evvel kaydedilmişti program, bana da 23 Nisan sabahı göz yaşları içinde, sınıf arkadaşlarımın o caanım şarkıyı söylemesini TV'den izlemek kalmıştı.

Geldik bir 23 Nisan'a daha. Sanırım artık, 23 Nisan'lar özel okullarında kıyafet balolarıyla kutlanıyor. Çocuklar Sindirella, Pamık Pirenses, Pokahontas gibi karakterlerin kılıklarına bürünüp, cupcake yiyorlar. Devlet okullarında şiir okunuyor mu hala bilemedim şimdi. Sanki ideoloji de değişti gibi ama...

Neyse 23 Nisan Kutlu olsun

3 comments:

tangerine said...

a evet izmir benim van benimi ben de hatirliyorum, yoksa ben televizyona cikmis miydim? ama allah bilir bana da sucicegi gecirmissindir sen!

yıkıcı tutku said...

Öykü tadında yazmışsın Aslı, okurken ne diyor dedim bu, bir şeyi sevmek için diğerinden nefret mi etmesi gerekiyor duygusuna kapıldığım an Althusserli bölüm imdadıma yetişti. Tam seni kınım kınım kınıyorken... Kendim bir eğitimciyim, özellikle de ders kitaplarındaki ve eğitim öğretim mekanlarındaki etkinliklerde nefreti yaygınlaştıran ifadeler, metinler, çalışmalar vs vs vs başlı başına travma sebebi. Sert bir giriş ve giderek sertlik tonu düşen bir yazı, beğendim, lan ben bu konularda, blog konusunda epey tepkisel ve eleştirel biriyim beğendiysem, beğendiysem iyi yazı demek:) kıymetimi bil

Kutad Gubilik said...

yıkıcı tutku, kıymetini biliyorum merak etme :)

tangerine, suçiçeği sana geçmemişti tabii ki, TV'ye çıkıp böbürlene böbürlene söylemiştin şarkıyı. 20yi 5e bölme rezaletinden hemen sonra olmalı