Bütün gençliğini etiler-ulus-akatlar üçgeni içinde geçirmiş, ve okul dahil her türlü hayati önemi olan yere en fazla 5 dakikalık bir araba yolculuğıyla ulaşmış biri olarak, Beyoğlu ilçesine taşınmam ailemin her bir ferdinde travmatik bir etki yaratmıştı. Ananemin evime ilk gelişini hatırlıyorum. Elinde eğreti alınmış bir ev hediyesi havlu, yüzünü buruştura buruştura elime tutuşturup, gerçek bir evin olunca hediyenin de gerçeğini alırım gibi bir laf etmişti. daha sonra evime gelen her akrabam acıyarak "yokluk içinde de değilsin ama neden böyle bir yerde oturuyorsun" alt metniyle laf koymaya devam etti. Evet bunları duyan beni varoşta bütün ailemi de konak ta oturuyor sanabilir ama kazın ayağı öyle değil tabi. Özellikle benim için en çok üzülen ananemin, yıllarca şehrin göbeğinde benimkine çok benzer bir sokakta oturduğunu düşünecek olursak bütün bunlar komik gelebilir kulağa. Annemin de sokağa girince tansiyonu çıkıyormuş nedense. İşin doğrusu mahallemizde (aile efradının abarttığı kadar olmasa da) her saniye enteresan enstantanelere rastlamak çok mümkün. Aslında kendisi bir küçümen evren ( nam-ı diğer mikrokozmos), ve kesinlikle steril olmaktan çok uzak.
Bu taparcasına sevdiğim mahallede aslında düşünüyorum da, günler hiç öyle pırıl pırıl geçmeyebiliyor. Sokağa çıktığım zaman standart olarak rastladıklarım arasında yavrusunu yiyen kediler, kardeşini yiyen martılar, pipisini çıkaran deli, mahalle sakinlerini asla hırpalamadıklarını iddia eden kerane sahipleri ve maaşlı pezevenkleri gibi elemanlar geliyor. Sokağı saatlerce kapama hakkına sahip olduğunu düşünen esnaf kamyonetleri, eski mahalle sakinleri ve yeni entel/yuppie zümre arasındaki kıyasıya savaş, sokaklarda 24 sat boyunca oynayan çocuklar, camlardan sarkıtılan hatta 7/24 sarkık tutulan sepetler, milyonlarca kedi, milyonlarca kedi boku, canı sıkılan otopark mafyası tarafından patlatılan lastikler veya müzik dinlediğin için hönkürerek bağıran karşı komşu, balkona çıkınca dört bir yandan yayılan ot kokusu her bir adet günün gayet gayristeril, gayet şoke edici geçmesini sağlayan vazgeçilmez unsurlar.
Evet mahallemiz bir çamaşır suyu şişesi, bir bebek cildi saflığına ve temizliğine sahip değil belki. Ama gittikçe artan ve başka bir yerde yaşamayı tahayyül bile ettiremeyen bir bağımlılık unsurunu kesinlikle barındırıyor. Mahallemiz bir hayata maruz kalma hali. Mahallemiz çöp kokuyor ve mahallemiz kesinlikle deli.
8 comments:
Şahsına munhasır bir kişiliği olan semtinizi tanıyalı daha çok kısa bir süre oldu. Özgür, çok renkli, karakteri olan bir semt. Daha nolsun!!!!
Şahsına munhasır bir kişiliği olan semtinizi tanıyalı daha çok kısa bir süre oldu. Özgür, çok renkli, karakteri olan bir semt. Daha nolsun!!!!
allaaaaam burnumda tutuyor ordaki senelerim galbaa.. valla yasim daha kucuk diildi, valla da benden farklı değildim ben ama bugün olması için çok çabalamam gereken turuncu renk cihangirin her yerindeydi.. hatta hani bende bıraktığı o karmaşık bulutüstü hislerden olsa gerek bence kelebekler uçuşurdu.. ama patlatılan lastiklerim, aykutun çalınan arabası hatta bavulu, bizden çooook eskiden orda yaşayan apartmanın kapıcısı ali'nin bigün aşağıdaki depolara tuvalet inşaa ederek alt kata taşınması..köpeği ölene kadar ölmeden apartmanın muhtarlığını yapan sert ama sıcak kalpli emekli orospu filiz ablanın her gece 12'de çalanları evden kovduğu klarnetin sesi..filizle her konuda kavga eden ve tabii ki eski bir zürafa sokaklıdan yiyebileceği tüm aklımıza gelmeyecek küfürleri tokat gibi yiyen eski sanat yönetmeni hatta beyoglunda kostümcüsü olan giriş altı komşusu zeynep, japon karısı olan 2 numara rehber tarık, bi de yamac parasutcusu evine ugramayan teras katı kiracısı can.. şimdi bikaç tanıdık sima ve hala gittiğim çerçevecim dışında pek tanıdık yok ama hala işten oralara yürüyüp öyle eve gittiğim günler oluyor... öyle.
alberto rudicelli konaklarına taşınacağınız günü iple çekiyoruz efendim.
neden degisti bu blogun sekli semali ama neden, biz onu eski haliyle sevmistik, hicbir sey oldugu gibi kalmayacak mi, allahim neden?
bir kendini bilmez değiştirdi anonimuscum. ama herşey eskisi gibi şimdi, korkmana gerek yok artık.
sn yazar,
blog unuzu takip ediyoruz ailecek ancak hep bir hüsran hep bir hayal kırıklığı... kocaaa bir 1 ay geçmiş en son güncellemeden bu yana
beriyi sevme ve yaşatma derneği adına ben
Ben Cihangir'de Sagiroglu Sok'da dogup, Purtelas'ta buyudum... Hala Kazanci yokusu'ndan her indigimde evime gidiyormusum gibi geliyor... O zamanlar ki sene 80 civari, en net hatirladigim seyler, duvarlardaki sloganlar, Madam Eleni, Madam Meri, paskalya yumurtalari, sokaktaki oyun arkadaslarimin pavyon emeklesi annesi ile fedai uvey babasi -ki evet, o zaman badigard degil, fedai deniyordu, arka bahcelerde birbirine bakan evlerin 4. kat balkonlarindan ulasim yolunu secen cocuklar, daha sonralari ise eski fahiselerin, olup giden Rumlarin Ermenilerin yerini alan travestiler, sabah kalkip arabamizn ustunu kan golu bulmak, hem memeleri hem penisi olan ciplak birinin kendini nasil jiletledigini gormek, sabah servisle giderken, bicaklanmis bir kadini arabaya alip, hastaneye birakivermek (bagirsaklarini gordugunu soyluyordu, hala gercek midir bilmem), vs., vs....
cok garip geliyor simdi, Cihangir'in bir ruhu var ve sanki bir sure sonra hic de sakin olmayan sakinlerinden sikilip, silkiniyor, yenilerini cagiriyor. Dondugumde icinde olmasam bile yanibasinda olacagim... Heyt ba..
Post a Comment