Son 17-18 senedir sevgiliyle ve arkadaşlarla tatil yapan biri olarak, bu bol aileli tatil benim için değişik, çok keyifli, bir yandan serin bir deniz kadar rahatlatıcı, bir yandan da bol uyarıcılı ve yorucuydu.
Öncelikle bizim aileyi tanımayanlar için kısa bir ön bilgi vereyim, nesiller boyu kapalı bir komünite içinde evlenilmiş olunmasından dolayı belki de, ailenin her ferdinde dehşet verici bir iddia ve rekabet DNA'sı mevcut. Bu iddiaların zaman kavramını bile zorladığını da söylemek lazım. Örnek vermek gerekirse, Gönül Yazar'ın yaşı ile ilgili iddia 20 senedir, kimin en iyi para maçı yaptığı meselesi 36 senedir, Fener-Galatasaray rekabeti ise sittin senedir devam etmekte (bu noktada ben 3-4 yaşlarındayken, halamın ve eniştemin GS-FB konusunda iki koldan tam saha yaptıkları presden ve sonunda eniştemin beni "kuzenini bir daha asla göremezsin tehtidiyle Galatasaraylı yaptığından bahsetmeden de geçmeyeyim). Bir de ezelden beri devam eden "kim en acı yiyebilir" iddiası var ki, söylenenlere göre 80'lerde babam ve eniştem hastanelik olmuşlar. Eniştem babamın yıllar içinde defalarca acıdan ağladığını ama hep yemeye devam ettiğini söyler. Yalnız sanırım eniştem bu iddiadan artık çekildi.
Bütün bu iddia ve rekabet hadiselerinin centilmenlik kuralları içinde cereyan ettiğinin sanılmasını istemem. Mevzu iddia ya da rekabet olunca her daim alay etme, küçümseme, dalga geçerek aşağılama unsurları son derece ön plandadır. Bu alay etmelere yine DNA'yla beraber doğuştan gelen bir dirençle göğüs gerilir, bazılarımızın biraz daha az dirençli olduklarını da eklemek lazım.
Bu insanlık dışı davranışlar en çok da, benim annemin genlerinden ötürü asla parçası olamadığım, kart oyunlarında ortaya çıkar. Bu oyunlarda büyük kuzen yenilmez olduğu iddiasıyla, halam çamura yatmasıyla, eniştem de kendi işine gelmeyen kartı ortaya atanları aşağılamasıyla ünlüdür. Tatilde ise bermuda üçgenlerinin girdabına zavallı küçük kuzeni de alarak, ondan da bir canavar yarattıklarına bizzat şahit oldum. Hikaye şöyle: Ergen kuzen, büyük kuzen, ve halam 3-5-8 oynamaktadırlar, ergen kuzenin kafasının ve gözlerinin %80'i facebook'ta, %20'si de oyundadır ve halamın deyişiyle "laubalilikle" oynamasına rağmen en iyi eller ona gelmekte ve halam da buna çok içerlemektedir. Kağıtları 16şar dağıtması gerekirken, kağıtlar 15 çıkınca, ergen kuzen bana kumpas yapıyorsunuz diyerek oyun masasını terkeder. İlerleyen ellerde halam diğer oyuncuların ellerine bakmak, büyük kuzen de koz değiştirmek konusunda yaptığı hamlelerle oyunu sabote ederler. Herkes birbirine hakaret eder, kavga dövüş oyun biter ve herkes birbirine küser ve ertesi akşam bu kumpanya bırakılan yerden aynen devam eder.
Sayemde tanıştıkları foursquare'de, yaşını burda belirtmeye iznim olmayan halam yürüyüş yaptığı yol üzerindeki her yere, vefakar bir anne olan büyük kuzenim kendi evinden 10 km ötede olan bizim eve her gece gizlice, ergenliğinden beklenmeyecek kadar hin olan küçük kuzenim ise sahte mekanlar yaratıp oraya check-in yaparak komik ve bir o kadar da tuhaf bir yarış başlattılar ki belki ben de yarışta geri kalmamak için geceleri tuvalete kalktığımda, köşedeki taksi durağına gizlice check-in etmiş olabilirim tatil boyunca... Halam yeni bir blog yazısı geldiğini öğrenince, "lütfen 3 gün öncesine kadar 1. olduğumu yazmayı ihmal etme" diye rica etti. Ricasını kırmayıp bunu da burdan ilan etmiş olayım. Tabi kendisinin mayor olduğu yerlere biz check-in edip de mayor kotasından fazla puan almayalım diye check-in etmemişliği de var, böyle de bir stratejik yaklaşım söz konusu.
Babam ve Eniştem para maçı yaparken |
Bu insanlık dışı davranışlar en çok da, benim annemin genlerinden ötürü asla parçası olamadığım, kart oyunlarında ortaya çıkar. Bu oyunlarda büyük kuzen yenilmez olduğu iddiasıyla, halam çamura yatmasıyla, eniştem de kendi işine gelmeyen kartı ortaya atanları aşağılamasıyla ünlüdür. Tatilde ise bermuda üçgenlerinin girdabına zavallı küçük kuzeni de alarak, ondan da bir canavar yarattıklarına bizzat şahit oldum. Hikaye şöyle: Ergen kuzen, büyük kuzen, ve halam 3-5-8 oynamaktadırlar, ergen kuzenin kafasının ve gözlerinin %80'i facebook'ta, %20'si de oyundadır ve halamın deyişiyle "laubalilikle" oynamasına rağmen en iyi eller ona gelmekte ve halam da buna çok içerlemektedir. Kağıtları 16şar dağıtması gerekirken, kağıtlar 15 çıkınca, ergen kuzen bana kumpas yapıyorsunuz diyerek oyun masasını terkeder. İlerleyen ellerde halam diğer oyuncuların ellerine bakmak, büyük kuzen de koz değiştirmek konusunda yaptığı hamlelerle oyunu sabote ederler. Herkes birbirine hakaret eder, kavga dövüş oyun biter ve herkes birbirine küser ve ertesi akşam bu kumpanya bırakılan yerden aynen devam eder.
Bahsi geçen bu kadınların ne kadar rekabetçi olduklarını biraz daha iyi anlamak için, başka bir rekabet alanına, misal sosyal medyaya bir göz atalım. Sanırım bu noktada aşağıdaki resim yeterli olacaktır.
Foursquare üzerinde ezeli rekabet
|
Tatilimizin spor alanındaki rekabet ve iddia faaliyetlerinden en çarpıcısı, bundan yaklaşık 30 sene önce, üstünde yelkene benzer en ufak bir bez parçası olmayan kıçtan motorlu bir teknecik sahibi olan eniştem, bir ara yelken kullandığını iddia eden, ama hiç kimsenin görmediği ve inanmadığı amcam ve bir-iki yaz haspel kadar yelken ve katamaran dersleri almış olan ergen kuzenim arasında geçti. Katamaranı en iyi kendinin bildiğini düşünen bu 3 insan bir gün katamaran yapmaya çıktılar. Üstlerinde 2 gün önce üstünde güneşlenen insanların da olduğu bir sala bindirmiş olmanın ezikliği ya da utancı malesef yoktu ve hiç olmamıştı. Hala en iyi katamaranı onlar yapmaktaydılar, ve bir hocaya dahi ihtiyaçları yoktu. Bu 3 baş bilenin katamaran macerası da haliyle 3 başlı olmaya mahkumdu. Anlatılana göre flokda durana, ana yelkeni tutan talimat verir, en çok bilen olmasına rağmen ergen kuzenin küçük diye başı ezilir, onun söylediğine eniştem hayır öyle değil böyle der, eniştemi amcam sallamaz ve bütün bu iktidar savaşı içinde alabora olması fizik kurallarına göre neredeyse imkansız olan katamaran, alabora olmaya yüz tutar... Ve işin tuhaf tarafı bu 3 kişinin 3 ü de karaya çıktığında kendinin haklı olduğundan nerdeyse emindir...
Spor alanındaki bir diğer enstantane hep beraber denize girdiğimiz esnada, beraber aheste aheste dubalara doğru yüzdüğümüzü sanarken, kafamı çıkarıp etrafa baktığımda, "yendim seni" çığlıkları duymamdı. "Lan noluyoruz" filan derken, aile efradının büyük kuzenle beni yarıştırdığını anladım. "Ne yarışı, yüzüyorduk güzel güzel" dememe kalmadı, hoop bu defa gerçek bir yarışın içinde buldum kendimi. Huzurla girilen bir "akşam üstü denizi" daha rekabetin yorucu kolları tarafından sarılmıştı birden. Yarışı kendi irademle kaybedip karaya çıktığımda halamı bana nanik yaparken, kuzenin kocasını da "işte şampiyon" diye tezahürat yaparken buldum. Hayat bazen gerçekten zor olabiliyordu tatilde.
Babamla eniştemin çıktığı uzun yürüyüş sonrası, eniştemin koşup halama babamın nefes nefese kaldığını yetiştirmesi (ki babam ısrarla kardiyo yaparken ağızdan sesli nefes aldığını söylüyor), amcamla eniştemin bitmek bilmeyen kim daha iyi park eder yarışları (ki bu arada en iyi parkeden benim ailede) ve diğer bir sürü ufak tefek iddia konusu, bizi deli, komik ama bir o kadar da eğlenceli bir insan güruhu haline soktu elbette. Bu yarışa çok dahil olmayan yengem, annem, en küçük kuzen, büyük dayı ve büyük yenge, kuzenin eşi gibi insanlar da ara ara resme girerek kah seyirci, kah şakşakçı, kah provokatör oldular.
"Yorgunluk sadece bunlardan mı" derseniz, elbette ki değil. Aile söz konusu olunca bir dolu vicdan, duygu sömürüsü, abartı sanatı, kızgınlık, kırgınlık da olmuyor değil. Herkes herkesi çekmek zorunda olduğundan, bu duygulardan bazıları yorgan altına, bazıları da tepkiyle birbirinin suratına atılıyor ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi devam edilebiliyor. Herşeye rağmen, nerdeyse ful kadro aileyle geçirdiğim bu tuhaf, renkli, eğlenceli ve yorucu tatil, kış gününde her şeyiyle vücudu saran ılık bir battaniye kadar güven ve huzur verici, yaz günü içilen buz gibi limonata kadar rahatlatıcı ve keyifliydi. Ve işte bu yüzden dönüp baktığımda diyorum ki: Yine olsa yine yaparım, yine giderim, yine o iddiaya girerim.
"Yorgunluk sadece bunlardan mı" derseniz, elbette ki değil. Aile söz konusu olunca bir dolu vicdan, duygu sömürüsü, abartı sanatı, kızgınlık, kırgınlık da olmuyor değil. Herkes herkesi çekmek zorunda olduğundan, bu duygulardan bazıları yorgan altına, bazıları da tepkiyle birbirinin suratına atılıyor ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi devam edilebiliyor. Herşeye rağmen, nerdeyse ful kadro aileyle geçirdiğim bu tuhaf, renkli, eğlenceli ve yorucu tatil, kış gününde her şeyiyle vücudu saran ılık bir battaniye kadar güven ve huzur verici, yaz günü içilen buz gibi limonata kadar rahatlatıcı ve keyifliydi. Ve işte bu yüzden dönüp baktığımda diyorum ki: Yine olsa yine yaparım, yine giderim, yine o iddiaya girerim.
4 comments:
Su konuyu hemen açıklıga kavusturmak isterim. Yazar Kutad Gubilik denizde aheste aheste yuzerken kesinlikle adi konmamıs ama dubalara ilk kim varacak yarisinin farkındaydı. Tabi her kaybeden gibi once aa haberim yoktu dedi ve sonra tekrar yarisinca da kendi iradesiyle yarisi kaybetti :)
Buyuk Kuzen Selisko
En çok yarışı kendi irademle kaybettim cümlesine güldüm
Four square yarışına küçük kuzen girmemiştir herhalde...
İddiasız olduğunu iddia eden yetenekli yazar her fırsatta "en iyi araba parkedenin kendisi" olduğunu hatırlatan söylemlerinde tabii hiç iddia unsuru yoktur!Bu iddiassızlığının kanıtı da arabayı aldığı günün ertesinde parktan çıkarken duvara çarpmasıdır.
Post a Comment