Sunday, October 18, 2009

Pazar Pazar

Bir Pazar öğleden sonrasında, pazaröğledensonrası modunda, kucağımda 5.5 kiloluk bir tekirle oturmuş internet turları atıyorum. Dışarıda aşağı komşum romatizma teyze, apartımanımıza yeni taşınan gay sesli çocukla balkon atışmaları yapıyor. Çocuğa hafiften acıyorum, romatizma teyze çok konuşur; teyzeye hafiften acıyorum, konuşacak birine çok ihtiyacı vardır.

Hararetli sabah kahvaltımızın üst başlıklarından biri Twitter olduğu için olsa gerek, internet turlarımın ilkini Twitter ve menzilinde atarak başladım. Hiç bir şeyden geri kalmamak ve her bi bok hakkında bilgi sahibi olmak takıntısıyla zamanında Twitter'a girmiş ama bir türlü "düzenli tweetler yayınlayan", ya da "düzenli tweet yayınlayanları takip eden kişi" mertebesine erişememiştim. Aman Allah'ım o da ne? Meğer neler kaçırmışım. Ben kendi küçükÇük dünyamda "friendfeed de friendfeed" diye tuttururken, kıçını sileninden, burnunu karıştıranına, attığı her adımı, yediği her boku sevenleriyle ve/veya halkıyla buluşturan celebrity takımını pas geçmişim. Allah benim belamı vere.

Büyük Türk düşünürü, Ertuğrul Özkök'den, Twitter profilinde kendini bi0 tarihçi/müzisyen olarak tanımlayan Murat Bardakçı'ya, gittikleri celebritiy partilerinden canlı tweetler yapan gubidik (gubilik değil rica ederim) mankenlerden, über idük Oray Eğin'e kadar herkesler bu ortamda takılıyomuş meğer. Bu meşhur insancıkların, kendileri gibi olabildikleri ve bunu hayran halk kitlelerine gösterdikleri şahane bir ortammış Twitter. O ne sansürsüzlük, o ne samimilik, o ne spontanlıkmış Twitter'da kol gezen. Ben de bu samimiyet dünyasında yerimi almak için ne gerekiyosa yapacağımı işbu bu yazıyla bildiririm.

Bu arada tweet sözcüğünü bilemeyen kör cahiller için hemen tanımlayacı cümle içinde kullanayım: "Halam tweet yapmıyo". İngilizcesi ise şöyle oluyo: "My aunt doesn't tweet".

No comments: