Monday, August 16, 2010

Aile Boyu Tatil-II

2. gün uykumdan tiz bir arya ile uyandığımı sandım. Aryanın oldukça yüksek frekanslı bir sese sahip babaannemin çoktan uyanmış ev ahalisine anlattığı hikayeler olduğunu farketmem pek uzun sürmedi. Kalkış, denize giriş ve kahvaltı sekansı gayet pürüzsüz ve iyi gitti. Bir gün önce sıcaktan öğlen ve akşam olmak üzere birer kere tansiyon düşmesi, baş dönmesi ve baygınlık yaşamış, hem de ortamda bir adet hamile ve bir adet yaşlı varken ve onlar da turp gibi takılırken bunu yaşamış olduğum için adım çürüğe çıkmış ve şahsıma gösterilen saygıyı tümden yitirmiştim. Kahvaltıdan önce denize giderken babaannem "senin bünyen zayıf, kahvaltı etmeden denize giriyosun, yine fenalaşma" dediğinde ne vahim bir halde olduğumu anladım. 25 haftalık hamile kuzenime kimse bişeycik demiyo ama bana sürekli laf geçiriliyordu. Kahvaltı öncesinde markete gitmek istediğimi söyleyince de halam benle dalga geçti, “sen market yolunda ölüp gidersin” dedi

Kahvaltı sonrasında büyük bir aile faciasına yol açan “babaanneme laptop alınıp, internet bağlanması” hususu açıldı. Babam laptop alınmasına büyük şerh koymuş ve bunu engellemek için elinden geleni yapmıştı ama tabii ki zafer babaannemin olmuş ve laptopu da internerneti de elde etmişti. Bu hususla ilgili konu açılınca, babaannem “kimse benim hürriyetime karışamaz, karışanı silerim” diye bir hönkürdü. Kuzenle beraber panik içinde konuyu kapamaya çalıştık. Bu ilk çıkış, o gün yaşayacaklarımızın küçük bir habercisiydi adeta.

Denize gitmeye sıra geldiğinde, kaldığımız siteye ait ama sadece orda ev sahibi olanların arabayla girebildiği bir plajı denemeye karar verdik. Ev sahibi olmamamıza rağmen, hamile ve yaşlı kartını oynayıp, en azından plaja yakın bir yere kadar arabayla gidebilmeyi umuyorduk. Hakkaten de bir hamile, bir 86lık, bir de çürük yumurtadan oluşan, ve sadece bir adet tam sağlıklı bireye sahip (halam) talihsiz bir gruptuk. Plajın kapısına geldiğimizde oldukça komik sahneler yaşandığını tahmin edebilirsiniz. Kapıdaki adamı görünce planladığımız gibi, hemen kartımızı oynadık; adam kartımızı gördü ve arttırdı, “Kusura bakmayın kimseye ayrıcalık yapamıyoruz, emir böyle”. Sonra zavallı görevli adam 4 kadının, 4 koldan uyguladığı ısrarcı baskılara dayanamayıp müdürünü aradı, ararken de durumuzu teyit etmek için aynı zamanda şöför olan halama sorular sormaya başladı:

Şimdi arabada bir hamile, bir de yaşlı var değil mi”

Evet

Müdürüm, arabada bir hamile, bir de çok yaşlı.... kaç yaşındaydı hanım”

86”

Arabada bir 86 yaşında hanım, bir hamile, bir... siz kaç yaşındasınız hanfendi”

50” (Halam nedense burda hiç anlamadığımız bir şekilde yaşını küçültmeyi uygun gördü, oysa gerçek yaşını söylese, elimiz güçlenecek ve belki de istediğimizi elde edebilecektik ama hayır! Ne olursa olsun gerçek yaş asla söylenmemeliydi)

Şimdi amirim, arabada bir hamile, bir çok yaşlı, bir de yaşlı” (50 demesine rağmen yaşlılıktan kurtulamayan talihsiz halam) “ bir de genç var...arabayla içeri girmek istiyorlar. Anladım efendim, peki, ileticem”

Sonuç:

-İstediğimizi elde edemedik.

-Hamile/yaşlı kartının sadece belediye otobüslerinde, o da bazen, geçerli olduğunu da bir kez daha anlamış olduk

-Canı pahasına da olsa gerçek yaşını söylemeyen halam sayesinde gülmekten geberdik.

Akşam olunca babaannem yemek masasında bana, "ben seni buraya getirdim, sen beni başından atmak istiyorsun" dedi durup dururken. Afalladım, oysa ben sadece iyi misiniz, hoşnutsuz gözüküyorsunuz gibi sorular soruyodum tam da. Büyük ihtimalle, bir önce yazdığım blog yazısını halamla kuzenim okurken görmüş, "ne okuyorsunuz" diye sorduğunda iyi kıvıramamaları sebebiyle kendiyle ilgili şeyler yazdığını anlamış olduğu için bunun hıncını çıkarıyordu. Zaten o yazıyı okuyamayınca, beni “merak etme ben sana dersini veririm” diye uyarmıştı... Herhalde akşam ders vermeye karar vermiş olacak ki, bayağı bi esti coştu...

Belli ki maceramız ilginç günlere ve olaylara gebe. Heyecanla izlemeye devam.

No comments: