Hikayenin başını, Erim'in doğuş hikayesini bilenler Erim'le beraber tatil yapabiliyor olmanın gerçekten de ne kadar mucizevi olduğunu anlamışlardır zaten. Bilmeyenler için özet gerekirse, geçen sene, tam da bugün, doktorlar daha doğmamış Erim'in yaşama şansı olmadığını ve 7 aydır annesinin karnında büyümeye çalışan minik şeyin güneş ışığını bir kere bile göremeden alınmasının daha doğru olacağını buyurmuşlardı. Bu ihtimali duydudukları anda reddeden anne-babası Erim'in dünyaya gelip yaşaması için o kadar savaştılar ki, adı da "müjde" anlamına gelen bu minik mucize doğduğu andan itibaren hem onlar hem de ailenin geri kalanı için inanılmaz değerli bir küçücük cancık oluverdi.
Tabi söz konusu bizim aile olunca bu "değerli" olma mevzunun ne kadar bokunun çıkabileceğini de belki yine bu blogun takipçileri tayahhül edebilirler belki. Bir örnek vermek gerekirse, Erim hergün tam kadro bir koro eşliğinde yemeğini yiyor, ve bu koro ancak sevdiği şarkıları söylerse yemeğini bitiriyor. Koro performansını gerçekleştirdikten sonra yine ful kadro olarak banyoya gidiliyor ve bu kez farklı bir repertuar eşliğinde kutsal tartma işlemi gerçekleştiriliyor. Bu işlem günün moodunu belirleyen çok önemli bir mevzu. Erim tartı üstündeyken kazara işeyip ya da son yediği lokmalardan birini kusarsa (ki bu onun en azından 100 gr kaybetmesi anlamına geliyor) annesinde korkunç bir moral bozukluğu oluşuyor ve bir sonraki öğün Erim'in daha da iştahla yemesi için Michelin yıldızlı bir şefin yazdığı yemek kitabından daha da besleyici ve çekici bir yemek seçilip, yemek korosunun söyleyeceği şarkı repertuarı tekrar bir düzenleniyor.
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Daha neler, bizim ailede abartı yoktur!
Bu seneki ekip (farklı mekanlara dağılmış ve arada gelip gidenler olsa da) daha geniş olduğu için daha da komik maceralar bizi bekliyor olmalı diye düşünüyorum... Önümüzdeki günlerde devam etmek üzere...
No comments:
Post a Comment